Pırpır Kendini Güvende Hissediyor
Yazar: Görkem Güler – Nazmiye Nur Yorulmaz
Yaş grubu: 4+
Zamanın birinde birbirinden sevimli canlıların yaşadığı küçük, yemyeşil bir bahçe varmış. Bu bahçede yaşayan sevimli canlılardan biri de tırtıl Pırpır’mış. Pırpır o bahçede ailesi ve diğer tırtıl arkadaşlarıyla kocaman yeşil yaprakların üzerinde yaşıyormuş. Pırpır, arkadaşlarını çok sever onlarla gün boyu oyunlar oynarmış.
Pırpır çok heyecanlıymış artık kelebek olmak istiyormuş bunu da anne ve babası sayesinde gerçekleştirebilecekmiş. Anne ve babası Pırpır’ın başında bekliyor ona nasıl koza örmesi gerektiğini gösteriyormuş. Pırpır nihayet kelebek olmak için ailesiyle vedalaşmış. Büyük yeşil yaprağın altında kozasına örmüş ve ardından uykuya dalmaya çalışmış. İlk defa yalnız kaldığı ve kozası karanlık olduğu için korkmuş. Ailesinin yanında olmasını dilemiş ama bir süre sonra sakinleşmiş.
Birkaç gün geçmiş. Pırpır kozasında uyuyorken gece beklenmeyen bir şey olmuş. Gündüz pırıl pırıl olan hava gece değişmiş, şiddetli bir fırtına çıkmış. Pırpır duyduğu sesle hemen uyanmış, minicik kalbi “Küt! Küt!” atıyor tüm vücudu titriyormuş. Derin nefes alıp sakinleşmeye çalışırken kozasını ördüğü yaprak sallanıyormuş. Kozasının olduğu yaprak dalından kopup yere düşmüş. Neyse ki yer otlarla kaplıymış. Kozasından çıkmak için çok uğraşmış, korkmuş da. Pırpır, sonunda kozasından çıkmayı başardığında, fırtınanın dindiğini ve günün doğmaya başladığını görmüş. Güneş yavaş yavaş doğuyormuş. Bu nedenle kalp atışları sakinleşmeye başlamış, burnundan derin bir nefes alıp ağzından vermek korkusunu azaltmış. Güvendesin Pırpır, geçti, fırtına dindi, demiş.
Pırpır kendisini iyi hissettiğinde ailesini ve arkadaşlarını aramaya başlamış. Ailesinin ve arkadaşlarının da kendisini aradığına eminmiş. Onları ararken de ondan daha güçlü olan sevimli arkadaşı uğur böceği Pırıltı ona yardım etmiş. Birlikte önce onu arayan ailesini daha sonra da arkadaşlarını bulmuş.
Güneş fırtına sonrası her şeyin yoluna gireceğini söyler gibi yükselip parlamış, her yeri ısıtmış. Pırpır sevdiklerine sıkı sıkı sarılınca ve güneşin sıcaklığını üstünde hissedince bütün korkusu geçmiş.
Bu mutlulukla herkes bir araya gelmiş ve sağlam kalan yapraklara yeniden kozalarını örmüşler. Pırpır kendini güvende hissediyormuş, tüm sevdiklerine sarılıp yeniden kozasına çekilmiş. Birkaç gün geçtikten sonra da rengârenk kanatları olan harikulade güzel bir kelebeğe dönüşmüş.
Bonni Çok Üzgün Hissediyor
Yazar: Klinik Psikolog Görkem Güler – Psikolojik Danışman Zeliha Koçak
Yaş grubu: 4+
Zıp zıp Tavşan Bonni yemyeşil ağaçların rengârenk çiçeklerin olduğu; filler, köstebekler, kuşlar, karıncalarla birlikte kocaman bir ormanda huzur içinde yaşarmış. Sabah olunca büyükler işe, çocuklar Orman Okulu’na gidermiş. Bonni okulda en çok seksek oynamayı severmiş. Bir gün sincap Gofret ile seksek oynarken ormanın sallandığını hissetmişler. Bonni bu sallantıya Gofret’in neden olduğunu düşünerek ona bakmış ama Gofret zıplamıyormuş. Zaten Gofret dağ gibi büyük fil değil ki nasıl sallasın yeri.
Bonni ve Gofret etrafa baktıklarında herkesin telaş içinde koşturduğunu görmüş. Bonni ve Gofret sarsıntı ne kadar sürmüş bilememişler. İçlerinden 10’a kadar mı saymışlar milyona kadar mı bilememişler. Zaten ikisi de 20’ye kadar saymayı biliyormuş. Sonunda sarsıntı durmuş. Hemen telaşla annelerinin yanına gitmişler. Onlara sarılmışlar. Annelerine ne olduğunu şaşkın gözlerle sormuşlar. Anneleri deprem olduğunu, depremin ağaçları ve yerin üstündeki her şeyi salladığını söylemiş.
Anneleri komşuları iyi mi diye yardıma koşmuşlar. Devrilen ağaçları kaldırmaya yardım etmişler. Yaralananları tedaviye götürmüşler. Tüm komşularının durumunu öğrendikten, yardım edilmesi gerekenlerin yardımına koştuktan sonra Bonni ve Gofret’in anneleri “Gelin çocuklar” demişler. “Depreme nasıl hazır oluruz, konuşalım ve uygulayalım.”
Bonni ve Gofret’in anneleri önceden hazırladıkları deprem çantalarını çıkarmışlar. Bonnilerin deprem çantasının içinde düdük, fener, kuru havuç ve su varmış. Gofretlerin deprem çantasında düdük, fındık fıstık, fener ve su varmış. Anneleri deprem olduğunda çök-kapan-tutun yöntemini uygulamaları gerektiğini anlatmış. Bu deprem çantasını da o sırada kullanacaklarını söylemiş. Düdüklerini çalarlarsa köstebekgillerin ve arama kurtarma ekiplerinin vazgeçilmesi orman fillerinin de yardıma geleceğini söylemişler.
Bonni ve Gofret bunları öğrendikten sonra kendini daha iyi hissetmişler. Deprem olabilirmiş ama depremden korunmak için yapabileceklerini de öğrenmişler. Gülmüşler, oynamışlar derken aradan epey bir zaman geçmiş. Bir gece uyurken ormandaki ağaçlar yeniden sallanmaya başlamış. Bonni sarsıntıyla uyanmış, o sırada annesi “Deprem oluyor!” diyerek Bonni’ye haber vermiş. “Haydi bakalım! Ne yapmamız gerektiğini hatırlıyor musun Bonni?” deyip sakince, çök-kapan-tutun yapmasını, yatağının yanına uzanmasını istemiş. Birlikte, uzanmışlar çöküp kapanıp tutunmuşlar.
Ağaçlar öyle hızlı sallanmış ki bir ağaç sarsıntıya dayanamayarak Bonnilerin evinin üstüne devrilmiş. Deprem durduktan sonra Bonni ağacın altında kaldıklarını haber vermek için deprem çantasından düdüğünü çıkarmış ve çalmaya başlamış. Köstebekgiller Bonni’yi ve ailesini kurtarmaya gelmiş. Bonni ve ailesini hastaneye götürmüşler. Bonni kendine geldiğinde kolunun sarılı olduğunu görmüş. Bonni yanındaki hemşireye annesini ve babasını ve Gofret’i sormuş.
Hemşire babasının iyi olduğunu ancak annesinin hastanede kalıp tedavisinin devam etmesi gerektiğini söylemiş. Gofret ve ailesinin de iyi olduğunu söylemiş. Bonni annesi için endişelenmiş ve üzülmüş. Bu sırada Bonni’nin babası odaya girmiş. Bonni ağlayarak annesinin nasıl olduğunu babasına sormuş. Babası, “Bonni biliyorum çok üzülüyorsun ben de çok üzülüyorum ama ben senin yanındayım. Doktorlar anneni iyileştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar, seni seviyorum” demiş. Hemşire hastanede beklememelerini, annesinin durumu hakkında telefonla bilgi vereceklerini söylemiş.
Bonni ve babası ormana geldiklerinde evlerinin yıkıldığını görmüş. Hem annesi hastaymış hem de evleri yıkılmış. Bonni ne yapacağını bilemez ve çaresiz bir şekilde evlerine bakıyormuş. Filler evlerinin üzerine devrilmiş ağacı kaldırmışlar ve “Merak etme Bonni daha güzel ve depreme dayanıklı, güvenli bir ev kurmanıza yardım edeceğiz”, demişler. Babası Bonni’ye sarılarak her şeyin eskisi gibi çok güzel olacağını anlatmış. Kısa sürede fillerin, sincapların ve karıncaların yardımıyla evlerini tamamlamışlar.
Bonni hastaneye annesinin yanına gitmek, evlerini tamir ettiklerini annesine de anlatmak istemiş. Ancak babası artık annesini göremeyeceğini, annesinin hayatta olmadığını söylemiş. Bonni duydukları karşısında donakalmış, ağlamak istiyormuş ama gözünden yaş gelmiyormuş. Babası Bonni’ye sarılarak “Annen artık bizimle değil, bir daha hiç gelmeyecek. Ama biz onu düşünerek, ona resimler yaparak, bazen onunla geçirdiğimiz günleri düşünerek ve kalbimizde onu taşıdığımızı hissederek onu hiç unutmayacağız,” demiş.
Bonni, annesinin ölümünden sonra günlerce içine kapanmış en çok sevdiği oyun olan sek sek oynamaya bile çıkmamış. Gofret ile günlerce oturup uzaklara bakmışlar. Günler geçmiş bir gün Bonni annesi ile olan fotoğraflarına bakmış. Fotoğrafı okula başladığı ilk gün çekinmişler. Bonni fotoğrafa baktığında annesinin o gün anlattığı “Sevgi bağı” gelmiş aklına. Annesi o gün Bonni’ye aralarında sevgi bağı olduğunu söylemiş. Bu sevgi bağının nereye giderlerse gitsinler kopmayacağını, her yere bu sevgi bağını götürebileceklerini, bu sevgiyi kalplerine ellerini koyunca hemen hissedebileceklerini söylemiş.
Bonni, annesini uzun zaman görmese de elini kalbine koyduğunda, annesiyle güzel anılarını hayalinde canlandırdığında, annesinin sevgisini kalbinde hissedebileceğini hatırlamış. Bonni, elini kalbine götürmüş ve annesiyle sek sek oynadığı, havuçlu kek yaptıkları, birbirlerine komiklik yapıp güldükleri anları aklına getirmiş. Yüzüne hafif bir gülümseme yerleşmiş. Annesinin sevgisini bütün kalbiyle hissetmiş.
Bonni günler sonra güneşin yeniden doğduğunu, çiçeklerin renk renk açtığını fark etmiş. Ormanda yeni tavşan, sincap ve kuş yavruları gördükçe güzel günlerin geldiğine inanmış. Bonni yine Gofret ile sek sek oynamış. Bazen Gofret zıplarken aklına deprem geliyormuş ama olsun. Bonni, hem deprem olursa ne yapması gerektiğini biliyor ve kendisini güvende hissediyor hem de annesinin sevgisini artık her elini kalbine götürdüğünde içinde sımsıcak hissediyormuş.
Mine'nin Karahindibaları
Yazar: Uzman Klinik Psikolog Mahmut Yılmaz – Klinik Psikolog Görkem Güler
Yaş grubu: 4+
Mine ve ailesinin yaşadığı evin bahçesinde çiçekler, güller bir köşede çilekler ve zeytin ve meyve ağaçları vardı. Mine bahçelerinde oynamayı, hava güzel olduğunda babasının kurduğu hamakta resimli kitaplarını okumayı çok seviyordu. Bir de bahçede karahindibalar vardı. Güpgüzel sarı çiçekler açmışlardı.
Mine karahindibaları çok severdi. Eğilip onlarla konuştuğu da olurdu. Adında çiçek ismi olan okulunda neler yaptığını anlatırdı. 1’den 5’e kadar yazmayı öğrenmişti. Çok çok büyük sayılara, 20’ye kadar saymayı biliyordu. Karahindibalar hafifçe sallanarak Mine’yi tebrik ediyorlardı. Belki rüzgâr hatırlatmıştı, Mine’nin yaptığı güzel şeyleri, becerilerini övmeyi.
Bu sırada babası da işlerini bitirip yemek yapmaya başlamıştı. Derken seslendi: “Mineciğim karnın zil çalmadı mı hala? Annen de işten dönmek üzeredir. Masayı hazırlamama yardım eder misin?” Babası Lebne çorbası, Fellah köftesi, nar ekşili salata hazırlamıştı. Masa tam hazırdı ki, annesi de zili çaldı. Masaya göz gezdirip “ikinize de 10 puan 10 puan 10 puan 100 puan” dedi.
Yemekten sonra anne babasıyla oynadı, biraz çizgi film izledi. Mandala boyama ve nesnelerin miktarını sayılar ile eşleştiren 3 sayfalık ödevini yaptı. Annesi kaşını muzipçe kaldırıp, “Dişler fırçalansın, süt içilsin” dedi. Her akşam uyku zamanı nasıl bu kadar çabuk geliyor anlam veremiyordu. Üç gündür babasının okuduğu masalın aynı sayfasında uykuya dalıyordu.
Gece anne babası “Uyan Mine” deyip yatağından kucaklayıp aldıklarında evleri sarsılıyordu. Anne babasının arasında yatağın kenarına çöküp kapandılar. Sarsıntı bittiğinde deprem çantaları ile birlikte evden çıktılar. İnsanlar da sokaklara koşmuştu. Bağıranlar, çağıranlar, ailelerinin adlarını seslenenler vardı.
Mine’nin de oynamayı sevdiği parktaki toplanma alanına gittiler. Toplanma alanında kendileri gibi korkmuş ve paniklemiş insanlar vardı. Sabah olduğunda evlerinin sokağına döndüler. Evlerinin önündeki park alanında arabaları duruyordu. Babası, “Siz arabada oturun” dedi. Evlerinin bahçesine girdi.
Döndüğünde evlerinin hasarlı olduğunu, içeri girmelerinin güvenli olmayacağını söyledi. Yaşadıkları bölgeye itfaiyeler, ambulanslar ve yardım ekipleri gelmişti. İnsanlara yardım etmek için çalışıyorlardı. Anne babası üzgündü. Mine’ye beklemesini söyleyip arabadan inip konuştular. Anne babasının sürekli telefonlarına arama geliyordu. Yine telefonla konuştular.
Babası, “Bir süre dedenler ile kalmamız daha güvenli. Şimdi birlikte yola çıkıyoruz,” dedi. Yol boyunca müzik açmadılar, çok az konuştular. Anne babası çok üzgündü. Nihayet dedesinin evine ulaştılar. Kapıda dedesine ve babaannesine sarıldılar. Annesi sarılırken ağladı. “Burası sizin de eviniz. Mine’ye küçük odayı, size de misafir odasını. Biraz dinlenin” dedi.
Mine uyanıp salona geldiğinde dedesi ve babası televizyona bakıyorlardı. Televizyonu kapattılar. Mine’nin günleri arkadaşsız geçiyordu. Babaannesi ve dedesi ile yürüyüşe ya da alışverişe gidiyordu. Mine arkadaşlarını, okulunu, bahçelerini özlüyordu.
Annesi ise hala üzgündü. Ağladığını da duymuştu Mine. Babası bir süre “Mine bir süre burada yaşayacağız. Şehrimize ne zaman döneriz henüz bilmiyorum. Yarın dedenle birlikte bir okula gideceğiz ve kaydını yaptıracağız,” dedi.
Mine dedesi ve babasıyla yeni okuluna yürürken kaldırım taşlarının arasından çıkmış bir karahindiba gördü. Arkadaşlarını görmüş kadar sevindi. Eğildi, yumuşacık dokundu karahindibaya. Yol boyunca kaldırım kenarlarında açan karahindibaları saydı. Bir duvarın üstünde güneşlenen kediyle göz göze geldi. Kediye gülümsedi. Okulunun bahçe içerisinde olmasını diledi. Belki karahindibalar da olurdu bahçede. Bir tanesini alıp annesine götürürdü.